Bireysel Başvuru – Öğrenme tarihi – elektronik tebligat

Anayasa Mahkemesi, 15.01.2020 gün ve 2019/6266E. sayılı kararında, her ne kadar elektronik tebligatın tebliğ tarihi yasada muhatabın tebligat adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonu olarak düzenlenmişse de, elektronik tebligatın muhataba ulaştığı tarihin, ihlalin öğrenilme tarihi olarak dikkate alınacağını, bu kapsamda 15.01.2019 tarihinde elektronik tebligat adresinde açılmış bulunan karara istinaden 15.02.2019 tarihinde yapılan bireysel başvurunun, 30 günlük sürenin aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna hükmetti.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi de 09.2019’da önce elektronik tebligatın muhatabın tebligat adresine ulaştığı (ve açıldığı) tarihin tebliğ tarihi olarak dikkate alınması gerektiğine hükmetmiş, gelen tepkiler üzerine 12.2019 tarihli kararıyla bunun maddi hata neticesinde verilen bir karar olduğunu tespit edip, ebligat Kanunu ile uyumlu olarak, tebligatın, muhatabın elektronik tebligat adresine ulaştığı günden itibaren beşinci günün sonunda yapılmış sayılması gerektiğini belirtmişti.

AYM kararı, bireysel başvuruda tebliğ tarihinin değil, öğrenme tarihinin esas alınması gerektiği yönündeki yasal düzenleme kapsamında, mahkemenin önceki içtihatlarıyla uyumlu.

Elbette, avukatlık pratiğimiz tebliği esas alma alışkanlığı yarattığından, yasadaki tebligat tarihi düzenlemesini gerekçe gösteren meslektaşlar AYM kararını eleştirdiler. Bu eleştirilerin yanında, tebligatın ulaşma/açılma tarihinin de fiilen öğrenme teşkil etmeyebileceğini dile getiren Kemal Vuraldoğan ‘ın yazısı okunmalı: https://bit.ly/2Tm0Utw

Benim ekleyeceğim başka bir boyut var sadece. Anayasa Mahkemesi, 19.09.2019 tarihinde vermiş olduğu 2018/144E. sayılı kararında, “İtiraz konusu kural, muhataplara öncelikle elektronik posta adreslerini belirli aralıklarla kontrol etme yükümlülüğü yüklemektedir. Anılan yükümlülüğe beşer günlük aralıklarla uyulduğu takdirde hukuki yollara başvuru süresi yönünden herhangi bir hak kaybı olmayacaktır. Muhatabın elektronik posta adresini her gün ya da beş günden daha az aralıklarla kontrol etmesi halinde ise tebliğin yapılmış sayılacağı tarihten de önce tebligattan haberdar olunacağı için dava açma süresi yönünden bir hak kaybı yaşanmayacağı gibi bu sürenin birkaç gün daha uzaması söz konusu olacaktır.” demek suretiyle, beşinci günün sonunda tebliğ edilmiş sayılma halini Anayasa’ya uygun bulmuş, daha da önemlisi “elektronik posta adresini belli aralıklarla kontrol etme yükümlülüğü”nden bahsetmiş ve “beşer günlük aralıklar”ı makul bir kontrol frekansı olarak kabul etmişti.

Özellikle mahkemenin önceki tarihli kararlarında yer alan “avukatın özen yükümlülüğü”, “3 ay + 30 gün” gibi kriter ve belirlemeler dikkate alındığında, bu kez, yeni kararda vekil ve başvurucular arasında bir ayrım da yapılmadığına göre, mahkemenin “elektronik posta adresini belli aralıklarla kontrol etme yükümlülüğü” şeklinde somutlaşan “özen yükümlülüğü” yaklaşımının, biraz daha başvurucular aleyhine yeni bir yorum teşkil ettiğini söyleyebiliriz.

Tevfik Barbaros Ulutaş